Nazmi Şimşek

Teknoloji gelişimi ve bilgi akışındaki hız, doğal olarak insan yaşamını da etkiliyor. Hızlı yaşam insanların hayatını kolay ve temelsiz yaşamaya götürerek yeme içmenin kolay yoldan giderilmesi amacıyla “fast foot”laştığı gibi, bünyeye ve insani ilişkilere ne katıp katmadığına, kime/kimlere zarar verip vermediğine bakılmaksızın düşünceler ve yaşantılarda “facebook”laştırılıyor. Her şeyi kolay ve kısa yoldan halletmenin yolu olarak tercih ediliyor. Birilerinin ne amaçla ve hangi bilinçle paylaştığı belli olmayan bilgilerin olduğu gibi kabul edilip inanılır hale gelmesi yetmiyor, kendi özel çevresini de etki altına almaya çalışılıyor. Okuduklarını hazmederek süzgeçten geçirme ihtiyacı duyulmuyor, üzerinde düşünülmüyor, aklını kullanıp kişisel yorum getirme ihtiyacında olunmuyor. Fiziksel ihtiyacı gidermekte olduğu gibi zihinsel olarak da hazırdan beslenme hoşa gidiyor. Emek ve zaman gerektiren hususlara sabır gösterilmiyor, kopyala yapıştır kolaycılığına sığınılıyor.

İnsanın doğası gereği bir özeli, kendisi ve ailesiyle ilgili mahremiyeti vardır. Toplumumuzda her şey her yerde ve herkesle paylaşılmaz diye bir gelenek vardır. Özel hasletler sayesinde toplumlararası farklılıklar ortaya çıkar. Bu farklılıklar çeşitliliği ve zenginliği meydana getiren önemli unsurlardır. Günümüzde teknolojinin sağladığı imkânlar ve kolaycılık insanların özelini kaybetmesine, her şeyi herkes ile paylaşmaya kadar götürdü. Kişiye özel olan her şey, günün her saatinde teşhir etmekten haz alınır oldu. “Ben” fikri her şeyin önüne geçti. Ne kadar kendini sergilerse o kadar değer kazanıldığı zannedilir hale geldi. Bencillik o derece kendini göstermeye başladı ki; “Ben kendimden çok bahsettim, gelin biraz da benden bahsedelim.” noktasına gelindi. Oysa paylaşımlarda, kendi ailesi veya arkadaş grubu gibi dar çerçevede görmesini istediği bir iletiyi gönderirken sadece ilgili kişiler seçilebilir. Böylece hem amacına ulaşmış hem özelini teşhir etmemiş hem de başkalarını rahatsız etmemiş olur.

Asıl üzerinde durmak istediğim; düşünen, düşünceleri anlatmakla kalmayıp yazıya dökebilen insanları barındıran platformlarda da benzeri olumsuzluklara bilerek veya bilmeyerek de olsa fırsat veriliyor olmasıdır.

Belli bir kültürel yapıya sahip olan insanların sokak dilinden kendisini kurtarıp fikri üretimlerini paylaşmaya başlaması insanlardaki yaratıcı yönlerini ortaya çıkarması, bilmedikleri yeteneklerini sergileme fırsatı bulması da ayrı bir faydalı yanlarından kabul edilebilir. Kullanılan dil ve ortaya atılan düşüncelerin milyonlar tarafından okunacağı düşünülünce daha bir dikkatli olmayı gerektirdiğini de hesaba katmakta yarar vardır. Değinilecek konular, süzgeçten geçirildikten sonra yazıya dökülüp paylaşılmalıdır. Her türlü yaş ve kültür seviyesinde insanın okuyacağı düşünülerek sokak dilinden sakınılmalıdır. Normal hayatta dahi kullanmadığı seviyesiz kelimelerden oluşan iletilerden uzak durulmasına özen gösterilmelidir.

İnsanların düşüncelerini rahatlıkla ortaya koyabildiği sosyal medya platformu birçok yeteneğin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Sansüre veya denetime tabii olmadan, kim ne der, ne söyler, nasıl karşılar kaygısı olmadan düşüncelerin ortaya konması kadar güzel bir davranış olamaz ancak başka birilerini rencide edecek, töhmet altında bırakacak söz ve düşüncelerden sakınmak da insani bir davranıştır. Körü körüne tarafgirliklerden, bağnaz düşüncelerden uzak, içinden gelindiği gibi fikirlerini başkalarıyla paylaşmanın huzuru bir başka güzel olsa gerektir. Bu âlemde ben de varım, benim de söyleyeceklerim var demek ne kadar güzel bir insani davranıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus; düşüncelerin düzgün bir dil ile ifade edilmesi, konuları derinlikli olarak irdelenip düşüncelerin ortaya konulması ve farklı fikirlere saygı gösterilmesi gerekir. Başkalarının düşüncelerine saygı göstermeyenlerin, saygı beklemeye hakkı yoktur. Bilinmelidir ki, hakaret vari sözlerle karşısındaki muhalifini küçültmek amaçlı yola çıkılsa da asıl küçülenin, sözün sahibi olan kişinin kendisi olacağı unutulmamalıdır. Amaç, kendine taraf olmayanların iyi olmadıklarını dillendirdiği zannedilirken, kullanılan dil dolayısıyla kötü olanın bizzat kendisi olduğunun anlaşılacağı unutulmamalıdır.

Sosyal kullanım yaygınlaştıkça gerçek bilgiye ulaşanların sayının da o derece düştüğü biliniyor. İnsanlar, kimin ne kadar alanında yetkin olduğuna bakmaksızın sosyal medyada yazılanların doğruluğunu araştırmaya gerek duymadan aynen kabul ediyor. Kırıntı bilgilerle yetinir, yazılan olduğu gibi kabullenir hale geliniyor. Okuduklarını bir de kendi düşüncesine yakın hisseder, yazanı yandaşı olarak görürse; ne söylemek istediğine, hangi saikle ya da ne amaçla o düşünceleri ortaya koyduğuna bakmadan olduğu gibi kabullenilip birinci derecede savunucusu durumuna geçilebiliniyor. Doğru mu, yanlış mı olduğuna bakmadan okuduğu yazılara inanılıyor. İnanmakla da kalmıyor, aldıklarını aynen başkalarıyla paylaşmayı bir marifetmişçesine diğer insanlara yansıtmaktan geri durmuyor. Bu sayede insanlar gerçeklik duygusundan uzaklaşıyor, kendi dar dünyalarını herkesin yaşamasını dayatmaya kadar götürüyor.

Bir başka tehlikeli seyreden durum, toplumun hassasiyetleri üzerinden rant toplama niyetinde olan fırsatçıların organizasyonları. Ne kadar çok insana ulaşır, beğeni alırsa o kadar reklam alacağı hesabıyla insanların dini ve milli hassasiyetleri istismar edilerek kazanç sağlamayı önceleyen fırsatçılar toplumsal değerleri ticari meta gibi kullanmayı kazanç olarak görebiliyorlar. Provokasyon amaçlı iletiler o kadar pervasızlaşıyor ki, kendinden olmayanı ağır hakaretlerle ötekileştirmekten imtina edilmiyor. Ülke bütünlüğü veya toplumsal uyumu savunur durumda olunsa bile farkında olmaksızın ayrımcı iletilere katkı vermekten geri durulmuyor. İnsanlar da her önüne gelen her iletiyi beğenmekle kalmıyor, irdelemeden paylaşıyor; art niyetli kişi/kişilerin ekmeğine yağ sürülüyor.

Toplumsal yapının diri tutulması, duyarlı bireyler sayesinde oluşur. Yaşadığı dünya ile hassasiyeti olan, olup biten hadiselere karşı demokratik, hukuk kuralları ve insani yaklaşımlar içerisinde tatlı dokunuşlar yaparak eleştirmesini bilen bireylerin çokluğu; toplumsal gelişmeyi artıracağı gibi, hataların giderilmesi yönünde yapacağı katkı sayesinde huzur ve mutluğun yaygınlaşmasına etki edecektir. Anlatmış olmak için anlatmak yerine, anlaşılmak için anlatmayı becerebilmektir, doğru olan. İnsan, günü kurtaran değil evrensele ulaşan düşünceye sahip olmalıdır. Selam ve muhabbetlerimle…